Yahudilerin Büyük Peygamberi Yeşaya’nın Kehanetleri....

Maranki Diyor ki; "Bu Yazıyı Okumadan Ortadoğu ve Islam Coğrafyasında Olanları ve Olacakları Anlayamazsınız."
....
Tevrat’ta yazılanlar doğru mu?
...
Müslüman kamuoyu Musevilerin kutsal kitabı Tanah’ın yani bilinen ismi ile Tevrat’ın tahrif edilmiş olduğunu ileri sürüyor. Buna karşın Musevi dünyası da Tanah/Tevrat’ın doğru olduğunu söylüyor ve O’na inanıyor. Tevrat’ta yazılmış kehanet gib öngörülere bakıldığında üç ülke dikkati çekiyor; Mısır, Babil yani Irak ve Şam! Günümüz Ortadoğu coğrafyasına bakıldığında da bu üç ülkenin –Mısır-Irak ve Suriye-iç savaşlara konu olduğu görülüyor. İşte bu noktada akıllar karışıyor; Müslüman kamuoyu tahrif edilmiş Tevrat’ın özellikle bu üç ülkeye yönelik kehanette bulunmakla İsrail’e “teo-stratejik güç” kazandırılmış olduğunu ileri sürüyor. Yahudileri ise kehanetlerin gerçekleşmekte olduğunu düşünüyor.

Nedir bu Kehanetler?

İŞTE MISIR KEHANETİ

Yahudilerin Büyük Peygamberi Yeşaya’nın Mısır Kehaneti aynen şöyle: “ İşte Tanrı hızla yol alan buluta binmiş Mısır’a geliyor! Mısır putları O’nun önünde titriyor, Mısırlılar’ın yüreği hopluyor. Tanrı diyor ki, Mısırlılar’ı Mısırlılar’a karşı ayaklandıracağım; Kardeş kardeşe, komşu komşuya, kent kente, Ülke ülkeye karşı savaşacak. Mısırlılar’ın cesareti tükenecek, Tasarılarını boşa çıkaracağım. Yardım için putlara, ölülerin ruhlarına, Medyumlarla ruh çağıranlara danışacaklar. Mısırlılar’ı acımasız bir efendiye teslim edeceğim, Katı yürekli bir kral onlara egemen olacak.” Yeşaya’nın bu öngörüsünde Mısırlılar’ın kendini içten vurması olayı var ki, bugün Mısır kendini içten vuruyor ve insan da ister istemez ‘acaba’ diyor. Hatırlayınız, Kaddafi’yi düşürmek için iç savaş çıkardılar ve akraba aşiretleri birbirlerine düşürdüler ve hala huzur bulmuş değiller. Yeşaya’nın Mısır için kehaneti bu kadarla da kalmıyor; büyük peygamber Yeşaya’nın, Mısır’ın bir başka İsrail kutsalı olacağını da haber veriyor:

“… O gün Mısırlılar kadın gibi olacaklar; Tanrı’nın kendilerine karşı kalkan elinin önünde titreyip dehşete kapılacaklar. Yahuda Mısır’ı dehşete düşürecek. Yahuda dendi mi, Tanrı’nın Mısır’a karşı tasarladıklarını anımsayan herkes dehşete kapılacak. O gün Mısır’da Kenan dilini konuşan beş kent olacak. Bu kentler Tanrı’ya bağlılık andı içecekler; içlerinden biri ‘Yıkım Kenti’ diye adlandırılacak. O gün Mısır’ın ortasında Tanrı için bir sunak, sınırında da bir sütun dikilecek. Mısır’da bir belirti ve tanık olacak bu. Halk kendine baskı yapanlardan ötürü yakarınca, Tanrı onları savunacak bir kurtarıcı gönderip özgür kılacak. Tanrı kendini Mısırlılar’a tanıtacak, onlar da o gün Tanrı’yı tanıyacak, kurbanlarla, sunularla O’na tapınacaklar, adak adayacak ve adaklarını yerine getirecekler.

O gün Mısır’la Asur arasında bir yol olacak. Asurlu Mısır’a, Mısırlı Asur’a gidip gelecek. Mısırlılar’la Asurlular birlikte tapınacaklar. O gün Mısır ve Asur’un yanı sıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak. Tanrı, ‘Halkım Mısır, ellerimin işi Asur ve mirasım İsrail kutsansın’ diyerek dünyayı kutsayacak…”

Peygamber Yeşaya İsrail merkezli sağında Irak, solunda Mısır olan bir kutsal devletin tanımını yapmaktadır. Böylece Nil’den Fırat’a düşüncesine de bir kutsallık kazandırmaktır, hem de Tanrı’nın sözleriyle. Bu öngörüden Mısır’da yeni bir yönetimin iş başına getirileceği ve bunun da İsrail yanlısı bir yönetim olacağını şimdiden söylemiş olmak, sanırım, bizim bir kehanetimiz olmayacaktır. Çünkü gidişat, tıpkı İsrail’in yeni stratejik planlarında olduğu gibi, bu yöndedir, yaşananlar bu istikameti işaret etmektedir. Ama Yeşaya’nın kehanetlerinde en çarpıcı olanı, Tanrı’nın da bu kutsal savaşta yer alacağı öngörüsüdür:

“…Avının başında homurdanan aslan, bir araya çağrılan çobanlar topluluğunun bağırıp çağırmasından yılmadığı, gürültüsüne aldırmadığı gibi, Tanrı da Siyon Dağı’nın doruğuna inip savaşacak. Kanat açmış kuşlar gibi koruyacak Yeruşalim’i. Koruyup özgür kılacak, esirgeyip kurtaracak onu. Ey İsrailoğulları, Siyon’da ateşi, Yeruşalim’de ocağı bulunan Tanrı söylüyor bunları. İsrailoğullarının Mısır’a bu öfkesinin altında, dört yüz yıllık, kendi ifadelerine göre kölelik ya da esaretin bulunduğu açıktır. Bu kutsal öfke kehanete dönüşerek sanki tarihi tersine çevirmeye çalışmaktadır. Peygamber Yeşaya, öngörü de olsa Mısır’dan vazgeçmemekte ve günün birinde Mısır’ı mutlaka İsrailoğulları’nın yöneteceğini, orayı İkinci bir İsrail yapacaklarını söylemektedir.

Ayrıca, ‘O gün Mısır’la Asur arasında bir yol olacak. Asurlu Mısır’a, Mısırlı Asur’a gidip gelecek. Mısırlılar’la Asurlular birlikte tapınacaklar. O gün Mısır ve Asur’un yanı sıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak’, kehanetinden de, Büyük İsrail hayalinin ancak Bağdat’tan Nil’e bir köprü kurulduğu ve bu köprünün de başında İsrail yer aldığı zaman gerçekleşeceği anlaşılmaktadır yani Nil’den Fırat’a kutsal krallık kurulduğu zaman. Bugün için bu kehanetin belki de yarısı gerçekleşmiş durumdadır, Mısır’da yönetim değiştirilmiş, şu an bu doğrultuda şekillendirilmektedir

İŞTE IRAK/BABİL KEHANETİ

Peygamber Yeşaya’nın Babil kehaneti: “…Amots oğlu Yeşaya’nın Babil’le ilgili bildirisi: Çıplak dağın tepesine sancak dikin! Dağlardaki kalabalığın gürültüsünü dinleyin!.. Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor. Feryat edin! Tanrı diyor ki, Kötülüğünden ötürü dünyayı, suçlarından ötürü kötüleri cezalandıracağım. Kibirlilerin küstahlığını sona erdirecek, Zalimlerin gururunu kıracağım. İnsanı saf altından, ofir altınından daha ender kılacağım. Gazaba geldiğim, öfkemin alevlendiği gün gökleri titreteceğim, yer yerinden oynayacak. Herkes kovalanan ceylan gibi, çobansız koyunlar gibi halkına dönecek, ülkesine kaçacak. Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek… Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i onlara karşı harekete geçireceğim. Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler.”

Yakın tarihimizin son elli yılına bakıldığında, ya bu kehanetlerin doğru olduğu ya da küresel bir gücün bu kehanetleri dikkate alarak Orta Doğu’da savaş planları yaptığı ve uyguladığı düşünülebilir. Çünkü kehanette geçen, ‘Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i onlara karşı harekete geçireceğim. Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler’ ifadesine baktığımızda, 1980-90 arası süren Irak-İran savaşı bu çerçevede masaya yatırılabilir. Irak; Asur-Babil’in devamı, İran; Med-Pers’in devamıdır. ABD ve İsrail, kimi Irak’ı kimi İran’ı destekleyerek, İran-Irak savaşını başlatmıştır. On yıl süren bu savaş sonuçsuz kalmış ancak her iki ülke de kaynaklarını tüketmiştir, hem insan hem ekonomi açısından. Büyük Peygamber Yeşaya’nın Babil için kehaneti bugün yaşadıklarımızla yan yana getirildiğinde, ‘ya kehanet doğru ya da ABD kutsalı oynuyor’ demek geliyor insanın içinden, işte kehanet: “Ben Tanrı, Sodom ve Gomora’yı nasıl yerle bir ettimse, Kildaniler’in yüce gururu, Krallıkların en güzeli olan Babil’i de yerle bir edeceğim. Orada bir daha kimse yaşamayacak, kuşaklar boyu kimse oturmayacak, Bedeviler çadır kurmayacak, çobanlar sürülerini dinlendirmeyecek. Evler çakallarla dolacak, baykuşlar yuva yapacak, tekeler oynaşacak orada. Kalelerinde sırtlanlar, Görkemli saraylarında çakallar uluyacak. Babil’in sonu yaklaştı, günleri uzatılmayacak. Babil’i baykuş yuvasına, bataklığa çevirecek, yıkım süpürgesiyle süpüreceğim.”

Kehanette geçen ‘Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor’, ifadesi de adeta okyanus ötesinden gelen ABD’nin nasıl Irak/Babil’i nasıl parça parça etmiş olduğunu düşündürmektedir. Hele ki ‘Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek’ ifadesiyle ABD’li askerlerin Iraklıları, sanki atari oyunu oynar gibi, üstün harp ve silah araçlarıyla nasıl vurması, çocukların öldürlmesi ve de kadınların ırzına geçilmesi olayları yan yana getirildiğinde, nasıl bir kurgu ile karşı kaldığımız apaçık görülmektedir: ABD İsrailoğulları’nın kutsallarını oynamaktadır. İsrailoğullarının Babil’e öfkesinin nedeni anlamak kolaydır, çünkü Babil Süleyman Mabedi’ni ilk yıkan güçtür. Yıkmakla kalmamış Kudüs’ü el geçirmiş ve Yahudileri Babil’e sürgüne göndermiştir. İlk sürgündür bu Yahudiler için. Bununla beraber Babil’e duyulan öfke, diğerlerinden çok farklıdır. Babil, bu kehanette bir kıza benzetilerek cinselliği ile alay edilmekte ve aşağılanmaktadır, şöyle ki:

“…Ey Babil, erden kız, in aşağı, toprağa otur. Ey Kildani kızı, tahtın yok artık, yere otur. Bundan böyle, ‘Nazik, narin’ demeyecekler sana. Bir çift değirmen taşı al da un öğüt, çıkar peçeni, kaldır eteğini. Baldırını aç, ırmaklardan geç. Çıplaklığın sergilenecek, mahrem yerlerin görünecek. Öç alacağım, kimseyi esirgemeyeceğim. Bizim kurtarıcımız İsrail’in Kutsalı’dır. Tanrı diyor ki, Ey Kildani kızı, Karanlığa çekilip sessizce otur. Çünkü bundan böyle ‘Ülkeler kraliçesi’ demeyecekler sana. Halkıma öfkelenmiş, mirasım olduğu halde onu bayağılaştırıp eline teslim etmiştim. Ama sen onlara acımadın, yaşlılara bile çok ağır bir boyunduruk yükledin. ‘Sonsuza dek kraliçe olacağım’ diye düşünüyordun. Bunları aklına getirmedin, sonuçlarını düşünmedin. Ey şimdi güvenlikte yaşayan zevk düşkünü, içinden, ‘Kraliçe benim, başkası yok; Hiç dul kalmayacak, Evlat acısı görmeyeceğim’ diyorsun. Dinle şimdi: Bir gün içinde ikisi birden başına gelecek: Çok sayıda büyüye, etkili muskalarına karşın hem dul kalacak, Hem evlat acısını alabildiğine yaşayacaksın. Kötülüğüne güvendin, ‘Beni gören yok’ diye düşündün. Bilgin ve bilgeliğin seni saptırdı. İçinden, ‘Kraliçe benim, başkası yok’ diyordun. Ne var ki, felakete uğrayacaksın. Onu durduracak büyü yok elinde, başına gelecek belayı önleyemeyeceksin. Üzerine ansızın hiç beklemediğin bir yıkım gelecek… Gençliğinden beri alışveriş ettiğin herkes kendi yoluna gidecek, seni kurtaran olmayacak.”

Ne yazık ki, tıpkı Peygamber Yeşaya’nın öngördüğü gibi, Babil/ Irak vuruldu, kimse yardıma gitmedi, kimse de kurtarmadı, aksine Türkiye bu savaşta İsrailoğulları yanında yer aldı, tıpkı Libya ve Suriye savaşlarında yer almış olduğu gibi. Bu tavrıyla Türkiye Yahudi Peygamber Yeşaya’ın kehanetinin de doğrulanmasına yardım etmiş oldu.

İŞTE O KEHANET:

“…Yedi tası alan yedi melekten biri gelip benimle konuştu: ‘Gel!’ dedi, ‘Sana engin suların kenarında oturan büyük fahişenin çarptırılacağı cezayı göstereyim’. Dünya kralları onunla fuhuş yaptılar. Yeryüzünde yaşayanlar onun fuhşunun şarabıyla sarhoş oldular. Bundan sonra melek beni Ruh'un yönetiminde çöle götürdü. Orada yedi başlı, on boynuzlu, üzeri küfür niteliğinde adlarla kaplı kırmızı bir canavarın üstüne oturmuş bir kadın gördüm. Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı. Alnına şu gizemli ad yazılmıştı: ‘Büyük Babil, Dünya Fahişelerinin Ve İğrençliklerinin Anası’.Kadının, kutsalların ve İsa'ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğunu gördüm. Onu görünce büyük bir şaşkınlığa düştüm. Melek bana, ‘Neden şaştın?’ diye sordu, ‘Kadının ve onu taşıyan yedi başlı, on boynuzlu canavarın sırrını ben sana açıklayayım’. Gördüğün canavar bir zamanlar vardı, ama şimdi yok...

İŞTE İNCİL’DE GEÇEN BABİL KEHANETİ

İncil’de de Babil’e duyulan öfke dile getirilmektedir. Ancak İncil, İsrailoğulları’nın bir adım daha ötesine geçerek Babil’i ‘fahişe, fuhuş, hatta dünya fahişelerinin kraliçesi’ gibi tanımlamalarla yan yana getirerek Yeşaya’nın çok ötesinde yerden yere vurmaktadır.

Bundan sonra melek bana, ‘Şu gördüğün sular -fahişenin kenarında oturduğu sular- halklar, toplumlar, uluslar ve dillerdir’ dedi. Gördüğün canavarla on boynuz fahişeden nefret edecek, onu perişan edip çıplak bırakacaklar. Etini yiyip kendisini ateşte yakacaklar. Çünkü Tanrı, amacını gerçekleştirme isteğini onların yüreğine koymuştur. Öyle ki, Tanrı'nın sözleri yerine gelinceye dek krallıklarını canavara devretmekte sözbirliği edecekler. Gördüğün kadın dünya kralları üzerinde egemenlik süren büyük kenttir.”

İŞTE TEVRAT’TA GEÇEN ŞAM KEHANETİ

Kehanete göre Şam’ın Babil ve Mısır’dan öte kalır yanı olmayacaktır; yıkılacaktır, onuru kırılacaktır, çok insan öldürülecektir, nerdeyse taş üstünde taş kalmayacaktır. Yahudi Peygamber Yeşaya’nın Şam kehaneti işte bu: “…Şam’la ilgili bildiri: İşte Şam kent olmaktan çıkacak, Enkaz yığınına dönecek. Aroer kentleri terk edilecek, hayvan sürüleri orada yatacak, onları ürküten olmayacak. Efrayim’de surlu kent kalmayacak, Şam’ın egemenliği yok olacak. Sağ kalan Aramlılar’ın onuru İsrail’in onuru gibi kırılacak... O gün insanlar kendilerini yaratana bakacaklar, gözleri İsrail’in Kutsalı’nı görecek. Elleriyle yaptıkları sunaklara, parmaklarıyla biçim verdikleri Aşera putlarına, buhur sunaklarına bakmayacaklar. O gün İsrail’in güçlü kentleri İsrailliler’den kaçan Amorlular’la Hivliler’in terk ettiği kentler gibi ıssız olacak… Eyvah, çok sayıda ulus kükrüyor, azgın deniz gibi gürlüyorlar. Halklar güçlü sular gibi çağlıyor. Halklar kabaran sular gibi çağlayabilir, Ama Tanrı onları azarlayınca uzaklara kaçacaklar. Rüzgarın önünde dağdaki saman ufağı gibi, Kasırganın önünde diken yumağı gibi savrulacaklar. Akşam dehşet saçıyorlardı, Sabah olmadan yok olup gittiler. Bizi yağmalayanların, bizi soyanların sonu budur.

NEDİR BU KEHANETLER

Bugün 6 TEMMUZ 2015... Irak yanıyor, Mısır iç savaşta ve Suriye’nin Halep kenti yanıyor, ülke iç savaşta, kardeş kardeşi öldürüyor. Ve ne yazık ki Irak-Mısır ve Suriye’nin düşürüldüğü bu duruma en fazla katkı sağlayan, muhalif unsurları kışkırtıp doğrudan destek veren tek Müslüman ülke de Türkiye oluyor. Günümüzde güvenli bölge gerekçesiyle Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi dahi dile getiriliyor. Bu noktada Türkiye Tevrat’ın kehanetlerine hizmet mi ediyor, sorusu akla geliyor...